2 Mayıs 2012 Çarşamba

Yolculuk Notları (Sekiz)

"Pembe renkli,asimetrik desenli yağmurluğun sahibi"

Ankara’nın A. Ayrancı semtinden otobüse biniyorum. Kaldırımlar, üzerine parkeden arabalar yüzünden kırık ve oturduğum cadde onu kesen sokaklarla çok güzel. Düzenli, sakin, sade… Semte, keyifli diyemem ama huzurlu, güven veriyor.
Dolmuş durağına yine her iş günü yaptığım gibi sabahın erken saatlerinde iniyorum. Kuyruğa giriyorum. Temiz giyimli insanlarla aynı kuyruğun parçası olmak hoşuma gidiyor. Uykuyu üzerimden atamamışım diğerleri gibi, bu yüzden, suskun ve suratsızım. Otobüs geliyor. Herkes sırayla biniyor. Bilet ücretini ödemek için ilerlerken; “oturan kadın yolcu” önümdeki genç kadına gözlerini dikiyor ve onu inceliyor. Oturan bu yolcu, gerçekten güzel… Neden hiç bana bakmıyor(?) Önümden ilerleyen yolcunun neyi fazla (?) neyi böyle dikkati üzerinde toplayan(?)…”
Merak ediyorum (!): Daha mı güzel ya da sadece yüzünde, üzerinde farklı bi’ şeyler mi var? Moda bir aksesuar mı taşıyor mesela…
Gözlerim, kimselere çaktırmak istemeden, “bir kadının dikkatini çeken diğer kadının” üzerinde geziniyor: Sarı uzun saçları var, beyaz bir teni ve renkli gözleri… Onun en ilgi uyandıran yanının göz makyajı olduğuna kanaat getiriyorum. Kız gözlerini siyah kalemle öyle bir çerçevelemiş ki; Mısır Prensesi Klopatra yanında sönük kalır!
İçimdeki ince kıskançlık yatışıyor, sakinliyorum: Bakan ve bakılan birbirilerine benziyor. Muhtemel, bu göz makyajını ben de yapabilirim(!) düşüncesiyle o kadar inceledi hatunun biri,diğerini. Yoksa benim albenim tartışılmaz canım diyorum kendi kendime. Tüm bu hisler ve düşünceler içimde bir iki dakikalık bir sürede doğuyor ve ölüyor.
Klopatra gözlü kızla Kızılay durağında iniyoruz. İnsan içine karışıp gözden kaybolana kadar onu izliyorum. “Pembe renkli, asimetrik desenli yağmurluğunu” seviyorum. Benim için o saniyeden sonra bu beğenilen kadın; “Pembe renkli, asimetrik desenli yağmurluğun sahibi” oluyor.

Günler geliyor ve geçiyor. Hafta sonu için iş arkadaşımla güzel bir ayarlama yapıyoruz. Her iş günü, birbirimize kelimeler dolusu ayar veriyoruz: Kelimelerin toplamını özetlersem; “Dahi Deli, Salvador Dali Sergisi’ne gittiğimizde, her şey güzel olacak(!) Hafta içi çok koştuk, biraz ara verip soluk alacağız…” diyoruz.

Nihayet Salvador Dali’nin Resim Sergisi’ndeyiz. Geniş alanda ferahlık var. Resimler benim için çok çirkin ve çok etkileyici. Sergiyi gezmeden önce dikkatle sanatçıyı ve eserlerini anlatan bir belgesel izledik ama anlatmak istediklerini doğru anlıyor muyum(?) bilmiyorum. Sonra sergiyi gezmeye başlıyoruz ve saatler biz fark etmeden etrafımızda koşuşuyor, D(a)eli’nin eserlerine öyle dalmışız ki fark etmiyoruz; o da gelip geçiyor. Resimlerin içinden çıkıp bir an kendime geliyorum ve sergiyi gezenlerin üzerinde gözlerim geziniyor ve “Pembe renkli, asimetrik desenli yağmurluğu” a takılıyorum:
O kız(!) Klopatra gözlü kız (!) Geçtiğimiz günlerin birinde aynı otobüsü paylaştığım kız(!) kıskandığım kız (!) şimdi ikimizde sergideyiz. İçimde bir yerlerde ona karşı anlam veremediğim bir yakınlık duyuyorum. Onu görmek mutlu ediyor.


Ve ben şimdi “o”nu yazıyorum. Hayat ne tuhaf onun tüm bunlardan haberi yok (!): gözlemlerimden, hislerimden ve yazımdan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder