29 Mart 2012 Perşembe

Hiç, âşık olacak birini bulamadığında bir filme âşık oldun mu?

…Eylül günlerdir tekrar ve tekrar izlediği filmin etkisindeydi!

Ayşe Hanım, üç çocuğunu bir elin beş parmağı gibi seviyordu. Yani, kalbinde her birinin ayrı yerleri vardı ve hiçbirini aynı sevmiyordu. Ona göre “eşitlik” sevginin ve alakanın adaletli paylaşımıyla sağlanırdı. Yoksa kalpteki hissiyat değişkendi. İnsan kendini bile zaman zaman sevmezken, sonsuz bir derinlikle ve kayıtsız şartsız bir şekilde kendinden doğanları nasıl sevebilirdi?

Mesela Eylül ile sevgi alışverişi bir başkaydı. Onun yakınken uzak, uzakken yakın halleri iç dünyasında özlemi hep canlı tutuyordu. Özgürlüğüne düşkün ve kendini yaşamayı seven bu kız evlat, özlendikçe daha derinden seviliyordu.

Bir gün, iki kadın mutfak masasında oturmuş konuşurlarken; Eylül, genç kız Ayşe’ye “Hiç, âşık olacak birini bulamadığında bir filme âşık oldun mu?” diye sormuştu. Anne Ayşe’ye, sorulması yerinde olmayan bu soru, sanki geçmiş zamanların birinde yaşamış bir roman kahramanına soruluyordu. Ayşe Hanım için, soru yerinde olsa da olmasa da fark etmezdi. Çünkü o, çoğu zaman, çocuklarına karşı Akdeniz iklimi gibi ılımandı. Karşı durmaktansa anlamaya çalışmayı yeğliyordu. Eylül’ü de anlamaya çalışıyordu. Ona istediğini düşündüğü şeyi veriyor ve özgür bırakıyordu. Aralarındaki iletişimin durumuna göre “sevmek” ve “daha az sevmek” arasındaki denge yeniden ve yeniden kuruluyordu.

Eylül, ince ve kemikli bedeni, esmer teni, kalın kaşları ve dolgun dudaklarıyla karakteristik hatlara sahipti. Annesine çok benzeyen ve hiç benzemeyen yanlarıyla kendine özgüydü. Konuşkan olmasına rağmen aslında korumacı ve içe dönük bir yapıdaydı. Çevresindeki atmosferi soluyor ve etki altında çabuk kalıyordu. Onun için zeki denebilirdi ve kendinden beklenmeyeni yapmak konusunda özel bir yeteneğe sahipti.



Eylül –Hadi ama söylesene! Hiç, âşık olacak birini bulamadığında bir filme aşık oldun mu?
Ayşe – Ben hiç birine âşık olmadım ve her aşk filminde aşık oluyorum. Oldu mu?
Eylül -Anne kızdın mı? Beni seviyo’sun di mi hala?
Ayşe -Şu an daha az seviyorum. Lütfen kalkıp masayı toplamama yardım eder misin?

YOLCULUK NOTLARI (BİR)

Hayatlarımıza baktığınızda uzun bir yolculuk hepimizinki…
Biz dursak da koltukta, sandalyede, renkli oturma salonlarında, soğuk ofis
odalarında, hayat durmuyor; bir rahat da vermiyor. Mecbur geldik yaşayacağız. Vahşinin doğası bu!..

…İşimle evim arasındaki 1 saat 45 dakikalık yolculuğu daha
katlanılır kılmak için; müziği ve kağıt- kalemi kullanıyorum. Kulağımdaki üflemeli
ve telli enstrümanlardan oluşan orkestra müziği, sabah sabah ağzı çürük diş ve
açlık kokan insanları bakımlı birer hanımefendi ve beyefendiye çeviriveriyor.
Sonra yol alırken tıklım tıkış dolmuş, ben mavi gökyüzünde manevralar çizerek
uçan güvercinleri göz ucuyla yakalıyorum. Yolculuk bitip taşraya adım attığımda
yamalı kaldırımlar sekerek yükselmem için beni teşvik eden masum taş kalıplara dönüyorlar. Güneşin ışıkları yüzüme vurup beni güne uyandırıyor.
Silkeleniyorum, yaşıyorum ben bee…YAŞIYORUM!

Çok güzelsin şalvarlı teyze… çok güzelsin beni kesen kara
çocuk… Çok güzelsin Vahşi Hayat… Seni Seviyorum!!!