19 Ocak 2011 Çarşamba

Bir Rüya Gömdüm

Küçük bir kız çocuğuydum.
Uykumda rüyalar gördüm.
Gördüklerim o kadar gerçekti ki,
Gerçeği uykuma gömdüm.
Ö.K.

18 Ocak 2011 Salı

Adam

Benimle oynadığın gün, bebeğin olmaktan vazgeçtim! Ö.K.

15 Ocak 2011 Cumartesi

Şaka

Ayşe Hanım dedi ki; ‘Nilgün yüzünü gülüyor görmek ne güzel!.. İşte böyle kızım kendini salmak yok, dik duracaksın her zaman. Çocukların var, sorumlulukların var.’ ‘Tamam dedi Nilgün, peki. Ama ne zaman büyü yapıyoruz?’ Nilgün ciddi ciddi soruyordu. Ayşe Hanım’ın şaka yaptığını anlamamıştı. Büyülerden hocalardan medet umacak kadar çaresiz mi hissediyordu Nilgün kendini? Ayşe Hanım’ın aklından o an tek kelime geçti: Kötü!

Ayşe, Nilgün’ü seviyordu; bu genç kadının anlattıkları, hem çok yeni hem de çok eskimiş geliyordu. Defalarda yaşamıştı böyle şeyler ve defalarca dinlemişti birilerinden. Sonsuza kadar mutlu olunmuyordu işte, hele de konu evlilikse, erkeklerse!.. Ayşe Hanım’ın evine, sahil çok yakındı. Yürüyüşe çıkıyordu nefes almak, incelmek için arada. Kitap okumayı seviyordu bir bankın soğuk yüzüne oturup, güneşin kırık ışıkları altında. 40 yılda bir el ele yaşlanmış çiftleri görüyordu. Mutluluklarına irmeniyor, onlar gözden kaybolana kadar arkalarından bakıyordu. Ayşe Hanım, bu yıl 50. yaşını soğuk bir aralık günü doldurmuştu; 30 küsür yıllık evliydi, onunla birlikte evliliği de yıl almıştı. Kocasını sevmiyordu. Nilgün’de kocasını sevmiyordu. Nedenleri vardı, hak veriyordu.

Ece oturma odasından annesine seslendi. Anneee, Eda saçımı çekiyor, bi’şey söyle!.. Annee…

Nilgün, öfkesini gizleyemedi. Hızlı hareketlerle yerinde kalktı, oturma odasına yöneldi. Yüzündeki ifade çok gergindi. Ayşe Hanım, büyük bir ateş topunun oturma odasına doğru fırladığını sezmişti. Nilgün’ü mutfak kapısının tam önüne gelmişti ki, kolundan tutup yolundan çevirdi. Otur Nilgün sen dedi, sinirlisin… Çocukların kalbini kırma şimdi, ben hallederim.


Nilgün, durdu ve söz dinledi.
Gözlerini yere eğdi,
kirpiklerinin arkasında yağmurları ve yangınları hapsetti.
ŞİMDİLİK!

(… devam edecek.)

Ö.K.

14 Ocak 2011 Cuma

O bile evlendi

Birileri diyor ki;
Evlenmek gerek!
Kim bilir ki,
Kiminle evlenecek?
Ben diyorum ki,
Gün günü izleyecek.
Gül dalında yeşerecek.
Bülbül güle değecek.
Gün, gül, bülbül…
Derken (!),
Gönül dert etme sen,
Zaman gösterecek!

Ö.K.

12 Ocak 2011 Çarşamba

Büyü

Masa suskundu. Ayşe Hanım kahve fincanını eline aldı. Beyaz porselenin üzerinde akarken, kurumuş kalmış telveyi bir süre izledi. Yüzünde öyle bir ifade vardı ki, gördüklerini söylemesi sanki zordu. Kalın ve biçimli kaşları S çizmişti; çekik ve yumuk gözlerini kısmıştı. Alçak sesle kısa bir ‘ımm…’ dedi önce sonra devamını getirdi.

-Bu adamın arkasında biri var(!) Sarışın, uzun saçlı, ince yapılı… Adamın sırtına yapışmış bırakmıyor. Kocan arkasını dönmüş aslında ama kadının onu bırakmaya hiç niyeti yok!..

Nilgün, şüpheleniyordu; şüphe günlerdir ve gecelerdir içini kavuruyor yakıyordu. Kendini çaresiz hissediyordu, güçsüzdü. Bu durumla nasıl baş edeceğini hiç bilmiyordu. İlk değildi aldatılışı! Pembe dizi izler gibi izliyordu artık kocasını ve yaptıklarını. Hayatının başrol oyuncusu, renkli ve hayat dolu senaryolarla karşısına geliyordu. Onun gençlik sevdası, maceralarını beraberinde getiriyordu; üstlendiği bütün roller keyifliydi. Canının istediğini yapan bu karakter çevresini ve etrafındaki insanları hiç düşünmüyordu. Yarattığı tahribat umurunda bile değildi. İstediği gibi oynuyordu işte herkesle ve her şeyle. Nilgün sevgili rol /hayat arkadaşı karşısında savunmasız ve çoğu zaman suskundu. O çıkış yolu bulamıyordu ve bazen bağıra bağıra bazen sessizce ağlıyordu. Nilgün bol bol ağlıyordu. Ama yeterdi, bu böyle gitmezdi, yeterdi! Her keresinde yeter!..

Ayşe Hanım kahve fincanını masaya bıraktı ve ‘bu sefer yeter ama’ dedi. Yeter Nilgün, bu kaçıncı! Kendin için çocukların için bir şeyler yapmalısın artık! Film izler gibi izliyorsun kocanı, olmaz böyle! Sonra munzur bir edayla ‘Kız dedi, büyü mü yapsak acaba?’

Nilgün’ün kederli yüzünde birden bi’ tebessüm belirdi. Yapalım ya Ayşe Hanım?

İki kadın, mutfakta gülüştüler…


(…devamı gelecek!)

Ö.K.

11 Ocak 2011 Salı

Küskün

Bir konu başlığı verin bana,
Öyle bir konu olsun ki dokunsun, vursun.
Öyle bi’ başlık atayım ki ona büyük ve siyah olsun.
Nasıl düşünmüş desinler,
Nasıl gelir ki insanın aklına böyle şeyler?(!)
Gelir işte, geliyor; ispatlasın kelimeler!
Kelimeler yayından fırlayan oklar gibiler,
Vurulsun, aklın saklı yerlerindeki düşünceler.
Okudum dank etti desinler!
Tatlı bir kıskançlık hissetsinler.
İsmimi merak etsinler, geldiğim yeri…
Gideceğim yerle ilgili akıl yürütsünler.

Ya da sustum, ya da yazmam,
Mutlu etmem kendimi:
Akılda etmem, fikir zikirde dillendirmem.
Ne gerek var ki, ne önemi var?
İstemem konu başlığı, vermeyin!
Büyük harflerle, siyah renkte yazmam da onu!
Kim kimi dinliyor ki bugün?
Kim kimi anlıyor?
Memlekette takdir edilmek için
ölmek gerek!
Yazmak için ölüyorum,
Ama ölüm takdir edilsin istemiyorum (!)
Konu başlığı istemiyorum,
Hiçbirinizden hiçbir şey istemiyorum.
Rahat bırakın yeter!

Ö.K.

5 Ocak 2011 Çarşamba

Dolmak

Bomboşum.
Teneke bir kutuyum.
Sağımda solumda,
önümde arkamda insanlar.
Yalnız, kalabalık var.

Tekmeleniyorum.
Ara ara savruluyor,
Savruluyorum.
Rüzgar, içime doluyor,
Uğulduyor, tınlıyorum.

Katlanıyorum.
Çünkü içimde kağıtlar,
Yumruk yumruk sıkılmış
olacaklar.

Kelimeler dolusu kağıtlar (!)
Onlar olana kadar,
Şikayetim yok,
İçimi boşlukla dolduruyorum.
Ö.K.