18 Ocak 2012 Çarşamba

E/CEEE...

Yeşil Orman’da güneşli bir gün. Ormanın en yüksek tepesinden manzarayı izlemek çok güzel. Taa uzaktaki Şato ağaçların arasında görünüyor. Boynuzlu atların üzerinde birkaç ultra kahraman gezintiye çıkmış. Dev elektrikli süpürge, karbondiyoksidi ve zararlı ultra viyola ışınları emerek içine çekiyor; Bu sayede gökyüzü ışıl ışıl, hava tertemiz.

Birden güçlü bir rüzgar esiyor ve kırmızı tafta elbisesinin içindeki tarlatanı dolduruyor. Kırmızı elbiseli kız, saks mavisi ayakkabılarını görüyor. Yerden yükseliyor ve uçmaya başlıyor. Kuşların hava trafiği çok yoğun. Korna sesleri susmuyor. Minik arabalarına turbo jet motor taktıranlar çoğunlukta. Bir de HAVODA KU 5’ler kuşlar arasında çok moda…

Derken; ani bir duraklama! Kırmızı elbiseli kızın eteğine minik kanatlı bir dev basıyor. Etek yırtılıyor ve kız sönmüş bir balon gibi gökyüzünde döne döne düşmeye başlıyor. Yeşil yeryüzü yaklaştıkça kız daha çok korkuyor ve attığı çığlık yükseliyor. Kırmızı elbiseli kız gözlerini kapatıyor; açtığındaysa annesinin her hafta yeni bölümünü hevesle beklediği dizideki Emir’in kollarında kendini buluyor. Emir çok yakışıklı görünüyor. “Tuttum seni!” diyor.
E-Çığlıklarını duydum ve yetiştim. Artık korkma güvendesin…

Ece, annesinin sesiyle uyandığında hala düşüşün etkisindeydi . Ayşe Teyzesi’nin deri koltukları yüzünden terlemişti. Annesi saçını okşarken, “korkma geçti” diyordu. Kadınlar mutfaktan tek tek çıkıp başına toplandılar: Ayşe Teyze ve Tuğçe Teyze.

Ece, kardeşiyle mutfakta oynadığı oyun yüzünden annesi ve teyzeleri tarafından salona kovulunca içerlemiş ve koltuğa kıvrılıp nazlı nazlı ağlarken uykuya dalmıştı. Kadınların aralarındaki hararetli konuşmalar genellikle babalar üzerine kuruluydu. Çoğu zaman onu sıkan bu konuşmalar, annesinin yüzündeki çizgileri derinleştiriyor ve göz kapaklarını yarıya kadar indiriyordu. Annesinin yüzündeki bu uykulu ifadeyi Ece hiç sevmiyordu.

Babasını ve amcalarını konuşurken, halden hale giren onca kadının arasında olmak Ece için sıradan bir hal almıştı. Aralara serpiştirilen alışveriş hikâyeleriniyse hiçbir şeye değişmezdi. %70 İNDİRİM yeni papuçlar, çantalar, kıyafetler demekti…

2011 yılının 3. Ayında 8 yaşına basmış olmanın olgunluğu ile Ece, annesinin onu CEEEEE, CEEEEE diye keyiflendirmeye çalışmasına şaşırarak yerinden doğruldu.
Kadın kalabalığı başından nihayet dağıldı….

16 Ocak 2012 Pazartesi

Tuğçe'nin Acıyla Dirilişi

İnsan hissederek yaşar ama duygularını aşırı yaşayanlar, uzun vadede tansiyon hastası olabilir hatta kafayı bile yiyebilir. Bu yüzden kişi kendini eğitmelidir; düşüncelerine hükmetmeyi ve duygularını dizginlemeyi öğrenmelidir. Böyle olanlar için Hayat, yavaş bir akarsu gibi akar ve ölüme sukünetle kavuşur.

Tuğçe, mutfak masasındaki yerini almıştı. Nilgün, sıkıntılı bitmiş gününü anlatıyor; Ayşe Abla kaşlarını çatmış dinliyordu. Tuğçe, susmaktan yanaydı. Çünkü, o Nilgün gibi sıkıntılı durumları anlatarak rahatlayamıyordu. Konuşmak, hatırlamaktı ve kötü hatıralar acıyı diriltiyordu. Dün dündü, dün gerideydi. Bugün, başka bir gündü; tertemizdi, eskileri deşip, gömüldükleri dünden çıkarmak onu kirletmekti. Tuğçe avuçlarındaki sıcaklığı daha çok hissetmek için kahvesini biraz daha sıkı kavradı. Isıya odaklandı. Yüzünü fincanına yaklaştırdı ve lezzetli kokuyu içine çekti. Kahve güzeldi, keyfi yerine geldi.

Nilgün, Abdullah’la geçirdikleri geceyi Ayşe Hanım’a anlatıyordu. Anlattıkları mutfağı aksak ve yavaş bir melodi gibi dolduruyordu. İnsanı hüzne boğan eşsiz bir melodi. Benzerleri olduğunu bildiğin ama onu dinlerken dünyada eşi benzeri yolmuş gibi hissettiğin bir melodi…

Ayşe duyduklarının etkisiyle, bi’tanem dedi. Senden bu dünyada bir tane daha yok. Bunu unutma ve sıkıntılı anlarında hep hatırla. Aklından çıkarma bak, bu dünyaya da bir kere geliyoruz. Hayat bize verilen bir hediye. Takılma bunlara, at aklından çıkar… Olmaz mı?
Nilgün, kelimelerin desteğiyle sırtını doğrulttu ve sandalyede daha dik oturdu. Tuğçe tam karşısında oturuyordu. Kahvesini ara ara yudumluyor ve yüzündeki aptal ifadeyle gözlerini mutfakta gezdiriyordu. İçinden, ne gamsız kadın diye geçirdi. Onun gibi olabilmeyi isterdi. Nilgün, içinde Tuğçe’ye karşı inceden bir kıskançlık hissettiğini fark etti ve kendine hayıflandı.

O an Tuğçe, mutfaktaki aksak ve yavaş melodiye kulaklarını tıkamış tatlı kahvesini yudumluyordu.

...