Ağaç, kalın bir gövde, ince kollar ve uzun parmaklarla hayata
tutunuyor. Bazen rüzgar; yumuşakça eserken ve okşarken yapraklarını; bazen üzerine
sertçe savururken tozu toprağı o hayata sımsıkı sarılıyor. Aşıklar gövdesini
bıçaklıyor, derisini sıyırıyor, sesini bile çıkarmıyor. O hep iyi niyetten
biliyor, masum duygular yüzünden… Acısı hafifliyor, sessizce yaşamayı
sürdürüyor. Aşk acısıyla yanıp içindeki ateşi söndürmek için, içlerine kafa
yapıcı sıvıları akıtan zavallılar, gövdesine dayanıp ağlıyor sonra şişeleri
ayakucunda bırakıp gidiyorlar, kızmıyor. O hep iyi niyetten biliyor, masum duygular
yüzünden. Sonsuz bir hoşgörüyle ve sessizce yaşamayı sürdürüyor.
Şakalaşıp oynaşan
yeni yetme aşıklar, dallarını kırıp yapraklarını çekiyor, tepesine tırmanıp
kuşları avuçlarıyla yakalamak isteyenler bile var. Aşk gösterisi tehlikeli
olabiliyor. Üzerinden düşüp kolunu kıranlar var (Ah be ah!) İzler bir ömür
taşınıyor, bedenler toprağa karışıyor, boşalıyor. Ağaç üzerinde gösteriler
sürüyor. Pazartesi, Salı, Çarşamba…
günler birbirini kovalıyor; dayanananlar, tırmananlar, acıtanlar, kanatanlar
hiç bitmiyor. O hep iyi niyetten biliyor, masum duygular yüzünden. Kızmıyor, sonsuz
bir hoşgörüyle ve sessizce yaşamayı sürdürüyor.
Hayat, rengarenk bir gökkuşağı başı da yok sonu da, altından
da geçilmiyor. Ağaç başını hatırlamadığı sonsuz bir hayatın içinde, gökkuşağının
altında, insanlarla yaşıyor. Dünyayı izliyor, aşık ayyaşlar ve çapulcular
çevresinde değişiyor da değişiyor. hayat; deniz gibi dalgalanıyor, nehir gibi kıvırıyor,
kadın gibi deviniyor, çocuk gibi oynuyor… Deniz’ler, Nehir’ler kadınlı çocuklu
onun hep dibindeler. Hareket etmese de o, hayat renkli, hareket etmese de o
hayat hareketli: Biliyor; insan bile hızına yetişemiyor. Mutlu mutlu yaşıyor
ömrünü, bol bol nefes alıp veriyor.
Ama, bu aralar aldığı nefes içini yakıyor, sanki köküne
biber sürmüşler. İnsanlar da çoğaldı anlam veremiyor. Kolları çok, parmakları uzun;
hepsini okşamak, kucaklamak istiyor ama ilk defa yetememekten korkuyor. Bu ilginin
nedeni nedir? Ama tabi ilgi güzel. Ağaç, Allah’ın kudretli elinde aşkla
yaratılmış, yaradanı seviyor, aşkın kendisi o, ondan ötürü her şeyi seviyor: Kuşları,
bulutları, rüzgarı, Ayyaş, çapulcu aşıkları seviyor. …Seviyor da seviyor... Çevresinde aşk olsun
ona o güzel.
Ampul kafalı sarı devi bile seviyor! “Geçen gövdesinde derin
bir acı hissetmişti, içinden hangi aşık delirdi diye geçirmişti? Ayyaş ,çapulcu
aşıklar, aşktan kendinden geçerdi, içerdi içerdi, derisini sıyırıp, kalpler
çizerdi –de bu öyle değildi. Beterdi(!) Acısını hafifletmek için iyi niyet
aradı çevresinde? Aşk yoktu, aşık yoktu ne ötesinde ne berisinde ne de
tepesinde… Sarı büyük bir dev vardı, ısırığı da pek bi’ acıtmıştı! Canına
okumak isteyen bu sarı, ışıklı, yanıp yanıp sönen, ampül kafalı dev de kimdi?
Onu bir türlü çözemedi.
O dev peyda olduğundan beri çapulcu ve ayyaş aşıklar; Deniz’ler,
Nehir’ler kadınlı çocuklu, geceli gündüzlü dibindeler… Biberli hava da
hafifledi. Derin derin nefes alıp verebiliyor yeniden… Her nefeste dallarına ve
yapraklarına oksijen doluyor. Hayat çok güzel, yaşamak çok güzel yeniden en
derinden hissediyor. Oh Be(h) Mis!