19 Nisan 2012 Perşembe

YOLCULUK NOTLARI (DÖRT)

Dans eden elektrik direkleri

Otobüs faslı bitmiş, dolmuştayım. Ortalarda bi’ yerlere ve genelde yaptığım gibi soldan üçüncü sıradaki çift kişilik koltuğa tek başıma kuruluyorum. Uzun bacaklarım koltuğa sığmadığından bu şımarıklığım… Hem her iki yönden de son durakta bindiğim için, metal kutu henüz hınca hınç dolmamış oluyor. Birinin hakkını gasp etmiyor ve diğerlerini rahatsız etmiyorum. Yani emin olun; ben bir zorba değilim. Medeniyim(!)

-Gerektiğinde kendimi eleştirmeyi de becerebilen biriyimdir. Öküzlük ettiysem vallahi ve de billahi dillendirir, yazarçizerim.-


Walkman vazifesini de gören yeni teknoloji telefonumdan müzik dinlerken; başımı dolmuş camının gerisinden mavi gökyüzüne kaldırıyorum. O zamanlarda kendimi kutuya hapis insancık gibi değil de daha özgür ve mutlu bir insan gibi hissediyorum. Eee(!) nihayetinde işin aslı yabancılaşsak da tabiata “ona aidiz.” Parçasıyız (!) Bir bakmak bile iyi hissetmeye yetiyor.

Gözlerim maviyi çizen griye ilişiyor: Kablolar hareket ediyor, kablolar ilerliyor, dalgalanıyor. Gri çizgiler kulağımdaki müzik eşliğinde dans ediyor (!) Yüzümde çevremdekilerin anlamlandıramadığı bi’ güzeltebessüm ... Kim ne der diye düşünmüyorum, yüzümdeki gülüşü seviyorum, silmiyorum. Bütün yol, onların danslarını izleyerek geçiyor. Hayal kurmama, güzel anılarımı anımsamama, aşkı hatırlamama ve özlememe neden oluyorlar.

Onca insanın ten kokusu, nefes kokusu, parfüm kokusu, deterjan kokusu, terden kirlenmiş bayat kumaş kokusu… tiksindiriyor, nefret ettiriyor. Gözlerimle kablolara tutunup, kendimi yukarı çekiyorum. Metal kutudan ve tüm o insanlardan uzaklaştıkça -zihnimde- mutlu oluyorum.

Ben bu seferde mutlu olmayı başarıyorum!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder