5 Mayıs 2015 Salı

Masaya Damlayan Ketçap ve Gözyaşı

Duvarlarla çevrili bir mutfak. Duvarlarda renkli kalebodurlar. Sanki hayatın bütün renklerini mutfak duvarındaki küçük karelere yerleştirmişler gibi. Buzdolabının üzerine süslü magnetlerle sıkıştırılmış anılar. Fotoğraflar, renkli ve siyah beyazlar. Eylül mutfakta geziniyor, beş adım boylamasına ve dört adım enlemesine. Yerde süslü halıları örten süslü örtüler var. Her şey üst üste her şey kat kat. Mutfaktaki yoğun enerji Eylül’ün hoşuna gidiyor. Mutfak Annesine benziyor.

Ayşe Hanım, yumuşak yüzünün arkasında tüm o yaşanmışlıkları saklamak konusunda usta. Yuvarlak yüzüne dolgun dudakları özenle yerleştirilmiş. Sohbetine ve tebessümüne doyum olmuyor. Sanki hiç üzülmemiş, sanki hiç incinmemiş, gören “biblo gibi kalmış” diyor. Mutfak tezgâhının sağında ve solunda bibloları için raflar var. Biblolar neredeyse küçük oğlu ile yaşıtlar. Raflarda on sekizini bitirmiş on dokuzundan gün alan biblolar; çok güzel ve çok kırılganlar ama onca yılı büyük bir hasar görmeden atlatmayı başarmışlar. Elma yanaklı bir oğlan çocuğu, memeleri süt dolu yeşil bir inek, sarı saçlı ikiz kız kardeşler Eylül’e iyi geliyor. Onları alıp ellerine narince, yüzlerindeki tozları parmak uçlarıyla silmeyi seviyor. Bibloları Ayşe Hanım’a benziyor.

Mutfakta günler sıcak ve keyifli geçiyor. Akdeniz havası balkona açılan kapıdan ve küçük pencereden içeriye sıcak hava dalgasını ve tuzlu denizin kokusunu taşıyor. Gündüzleri mutfak güneş alıyor, akşam olduğunda sokak lambalarından süzülen sarı ışıkla aydınlanıyor. Bazen de bazı gecelerde mutfak, dolunayın ışığı ile banyo yapıyor. Ayşe Hanım mutfağında misafirlerini ağırlamayı seviyor. Çünkü işini yaparken de onlarla sohbet edebiliyor.

Ayşe Hanım Eylül’e diyor ki; Bu masa (dikdörtgen mutfak masası) kızım uzun yıllardır burada benimle ve kimleri ağırladık birlikte. Neler konuşuldu kimler, bi’ bilsen!..

Mutfak masası, çevresindeki dört ayaklı beş sandalye ile yıllardır bir kenarını duvara dayayıp duruyor. O duruyor, kadınlar geliyor. Üstünde çaylar içiliyor ve kurabiyeler yeniyor. Örtüsü kahve lekesi oluyor, üstüne ketçap ve bazen de gözyaşı damlıyor. Örtüde lekeler birikiyor ve yıllar lekeleri dokuların arasına hapsediyor. İnatçı olan lekeler mi, yoksa…

Gözyaşları, onlar uçuyor, havaya karışıp insanların içine kaçıyor, görünmeden. Doğuş ve kaçış hikayeleri sahiplerinden dinlendiğinde çok trajik ya da komik… Geçmiş geçmişte kalıyor (mu acaba?) Kadınlar mutfak masalarında hikayeler anlatıyor ama.


Ö.K.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder