16 Ocak 2012 Pazartesi

Tuğçe'nin Acıyla Dirilişi

İnsan hissederek yaşar ama duygularını aşırı yaşayanlar, uzun vadede tansiyon hastası olabilir hatta kafayı bile yiyebilir. Bu yüzden kişi kendini eğitmelidir; düşüncelerine hükmetmeyi ve duygularını dizginlemeyi öğrenmelidir. Böyle olanlar için Hayat, yavaş bir akarsu gibi akar ve ölüme sukünetle kavuşur.

Tuğçe, mutfak masasındaki yerini almıştı. Nilgün, sıkıntılı bitmiş gününü anlatıyor; Ayşe Abla kaşlarını çatmış dinliyordu. Tuğçe, susmaktan yanaydı. Çünkü, o Nilgün gibi sıkıntılı durumları anlatarak rahatlayamıyordu. Konuşmak, hatırlamaktı ve kötü hatıralar acıyı diriltiyordu. Dün dündü, dün gerideydi. Bugün, başka bir gündü; tertemizdi, eskileri deşip, gömüldükleri dünden çıkarmak onu kirletmekti. Tuğçe avuçlarındaki sıcaklığı daha çok hissetmek için kahvesini biraz daha sıkı kavradı. Isıya odaklandı. Yüzünü fincanına yaklaştırdı ve lezzetli kokuyu içine çekti. Kahve güzeldi, keyfi yerine geldi.

Nilgün, Abdullah’la geçirdikleri geceyi Ayşe Hanım’a anlatıyordu. Anlattıkları mutfağı aksak ve yavaş bir melodi gibi dolduruyordu. İnsanı hüzne boğan eşsiz bir melodi. Benzerleri olduğunu bildiğin ama onu dinlerken dünyada eşi benzeri yolmuş gibi hissettiğin bir melodi…

Ayşe duyduklarının etkisiyle, bi’tanem dedi. Senden bu dünyada bir tane daha yok. Bunu unutma ve sıkıntılı anlarında hep hatırla. Aklından çıkarma bak, bu dünyaya da bir kere geliyoruz. Hayat bize verilen bir hediye. Takılma bunlara, at aklından çıkar… Olmaz mı?
Nilgün, kelimelerin desteğiyle sırtını doğrulttu ve sandalyede daha dik oturdu. Tuğçe tam karşısında oturuyordu. Kahvesini ara ara yudumluyor ve yüzündeki aptal ifadeyle gözlerini mutfakta gezdiriyordu. İçinden, ne gamsız kadın diye geçirdi. Onun gibi olabilmeyi isterdi. Nilgün, içinde Tuğçe’ye karşı inceden bir kıskançlık hissettiğini fark etti ve kendine hayıflandı.

O an Tuğçe, mutfaktaki aksak ve yavaş melodiye kulaklarını tıkamış tatlı kahvesini yudumluyordu.

...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder