22 Aralık 2010 Çarşamba

Acı ve Kahve Keyfi

Nilgün, mutfak kapısından içeri girdi ve masanın yanında durdu. O yerde, yüzündeki iklim, ılık ve yağışlıydı. Ayşe Hanım dostunu iyi tanıyordu, ondaki bu hava pek hayra alamet değildi. Neden diye sormadı hemen; belki duymaya hazır değildi belki de onun anlatmaya hazır olmasını bekledi. Aslında tahmin yürütebiliyordu; her ikisi içinde hüzünler ve kavgalar sıradan hisler ve ilişkilerdi. Orta şekerli Türk kahvesi yudumlarken anlatılan hikâyelerdi yaşananların her biri…

Nilgün kederli gözlerini tebessüm eden yüzünde kaybetti. Tatlı sesiyle Ayşe Hanım dedi, ne iyi oldu sana gelmem, kahveni özlemişim. Bana bir fal bakarsın di mi?

...Ocaktaki cezvede kahve, kısık ateşte ağır ağır pişiyordu. Bakır cezvenin yüzeyi, maruz kaldığı sert temizlik darbeleri yüzünden fazla parlaktı. Eğer cezvenin canı olsaydı, tam temizlendiği esnada çıkar ve bilinmeyene yol alırdı. Ayşe Hanım’ın deterjan kokan mutfağı inceden bir kahve kokusu ile şenlendi. Çocuklar mutfakta koşuşuyorlardı. Küçük oyunları onlara keyif verse de zamanın hırpaladığı yetişkinleri sıkıyordu.

Ayşe Hanım, “hadi bakalım ufaklıklar dedi, fındık popolarınızı deri koltuklarıma yapıştırın! Bakalım hanginizinki daha büyük; ölçersiniz sonra!..” Geçen hafta Ece’nin icat ettiği bir oyundu bu. Kendilerini kahverengi tonlardaki geniş ve yumuşak deri koltuklara bırakıyorlar, düşüşün şiddeti ile izler oluşturuyorlardı. Kimin izi daha büyük ya da daha güzelse ona puan veriyorlardı. Ayşe Hanım koltuk takımını seviyordu elbet ama şuncacık çocukların poposunun yarattığı tahribatı önemsemiyordu. Çünkü sakin ve sessiz mutfağında kahvesini rahat rahat içmek istiyordu.

O esnada Nilgün, dalıyordu uzaklara. Uzaklar gözlerinde büyüyordu sanki daha uzak oluyordu. Mutfaktan gitmişti Nilgün, kim bilir nerdeydi? Kahveler masaya servis edilirken irkildi ve geri geldi. İki küçük, güzel ve çatlak el gördü: Eller, ne kadar kremlenirse kremlensin yumuşamayan hassas bir deriye sahiplerdi. Zaman ve çalışmak yüzünden yıpranmışlardı. Tırnaklardaki leylak rengi oje muhtemel deterjan etkisiyle aşınmıştı. Ayşe Hanım kahveleri masaya koyarken Nilgün’e dedi ki: ojelerim çok fena… Bi’ fırsat bulup tazeleyemedim onları. Sonra kısa bir süre sessiz kalıp, şiddetli ve yumuşak bir sesle malum sorusunu sordu: Neyin var kızım, yine ne oldu? Ne yaptı!

Nilgün- Ne yapmadı ki Ayşe Hanım, ne yapmadı ki dedi. Önce sen bi’ falıma bak, sonra konuşuruz! (…devam edecek!)

Ö.K.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder