Deniz, güneşin yaktığı asfalttan çıkan buharları
izleyerek yürüyordu. Blue Jean ve beyaz bir tişört giymişti. İnce bedenini
sımsıkı saran pantolon yüzünden içi sıkışıyor nefes alırken zorlanıyordu. Az
nemli hava rahatlık veriyor ama güneşi daha çok hissettiği için yanıyordu.
Sonra aklına bir şeyler geldi artık düşünceler vardı; uçuş uçuştular. Onu
kendinden geçiren, gerçekleri gözlerinin önünde kaldırıp savuran hayallerin
içinde salınıyordu. Güneş silinmişti o an, asfalttaki buhar ve onun olan
ayaklar... İlerliyordu: Nereye, kime, neden?
Kısa adımlarla yürüyordu. Hiç yorulmayacakmış
gibi hiç acıkmayacakmış gibi yürüyordu.
Hayaller ne de güzeldi. İçindeki iki odalı evin
duvarlarını yıkıp genişleten bir de denize doğru geniş bir veranda ekleyen
hayaller olmasa sıkıntıdan ölebilirdi: Zehirli bir öpücük, Vahşi bir gülüş, Asi
bir yanıt, Edepsiz bir ima, Gaddar bir aşık, Deli bir arkadaş... Hayallerde
abartılı ve tehlikeli olan her şey çok keyifliydi. Sıradan hayatını hayalleri olmadan nasıl
renklendirirdi?
Bir film karesi geldi gözlerinin önüne, sonra en
sevdiği şarkıyı işitti kulakları... Daha hızlı atmaya başladı adımlarını. Büyük
binaların hemen önünde uzanan kaldırım bitmeden biri tuttu kolundan.
Geri gelmişti!
Arkasını döndü L.ydi. Onu yaklaşık iki yıldır
görmüyordu. En son A.nın ofisinde iki çalışan olarak bir aradaydılar ve zaman
ne çabuk geçmişti. Birbirlerinin yüzüne baktıklarında orda geçirdikleri günleri
hissettiler, hatırlamak içinse çok kısaydı zaman.
L.nin kollarında sarışın bir oğlan çocuğu vardı.
Çok güzel bir bebekti; annesi kadar güzel ve babası kadar sarışın... Deniz
gözlerini bebeğe dikti. L. benim dedi. Kızardı yanaklarında taşıdığı elmalar...
O an mutluluk hem görünüyor hem de duyuluyordu.
Deniz dedi
ki: Onu ne çok bekledin. Vay be vay be(h)... Hadi gel şurada bir kahve içelim.
... Deniz soruyor L. anlatıyordu. Çalışırken
içinde tuttuğu bütün duygularını artık dile getirebilirdi, kaybetmekten
korkmuyordu. O işyeri onun için maziydi; geçmiş gitmiş hikâye olmuştu.
Deniz karşısında oturan kadına baktı: Yolları
geçmişteki günlerde tıpkı o gün olduğu gibi kesişmişti. İşyerindeki sıkışık
odaların içinde birlikteydiler. Mekan ve insanları paylaşmışlardı ama
hikayeleri başkaydı: Eski günleri
andılar. O zamanlar fark edip birbirlerine itiraf edemediklerini konuştular.
Diller çözülmüştü. Özgürdüler!
Özgürlük ne güzel bir histi: Son model bir
arabayla geniş ve boş bir otobanda hızla yol almak gibi, Uçsuz bucaksız bir
denizde büyük kulaçlar atarak yüzmek gibi, Yabancı bir ülkede kalabalık bir
caddede yürürken kendi dilinde yüksek sesle konuşmak gibi, Tanımadığın bir
düğünde halaya girip orada nefesin kesilinceye dek kalmak gibi...
İki kadın hızını almakta zorlanıyor,
birbirlerinin sözünü keserek konuşmayı sürdürüyorlardı. Ortam kelimelerin
etkisiyle ısındıkça ısınıyordu.
Serinlemek için soğuk meşrubatlar içtiler ve oturdukları yerdeki
diğerlerini rahatsız etmemek için alçak sesle konuştular. Diyalog belirli bir ritim
eşliğinde ilerliyordu. Aralarındaki ritim aksadığında ise susmaya karar
verdiler ve ayrıldılar.
Deniz eve dönüş yolunda L. nin anlattıklarını
düşündü. Nasıl hamile kaldığını öğrenince şaşkınlığını gizleyememişti. Sen onca
ay tedavi gör sonra işten ayrılır ayrılmaz hamile kal! olacak iş değil. Stres
adamı hasta eder diye boşuna demiyorlardı. O sıkıntılı ofis ortamından
kurtulduktan sonra doğal yollarla hamile kalmıştı.
Deniz, A. nın L.ye sigorta yapmamasına nerdeyse
sevinecekti. Eğer çalışmayı sürdürseydi belki bu sarışın güzel oğlanı dünyaya
getirmeyecekti.
Hayatın aldığı ve verdiği şeylerde nasıl bir
denge vardı? İnsanın aklı ermiyordu.
Deniz günlerdir varoluşunu sorguluyor ve haline
acıyordu. Kendini arkadaşlarıyla kıyaslıyor ve kıyasladıkça eksiliyordu. Uçsuz
bucaksız bir denizin ortasında rotasız bir gemi gibi ilerlerken dalgalarla
nasıl başa çıkacağını da bilmiyordu. Bozuktu kafası çok; ama L.yi ve başına
gelen iyiliği düşününce serin bir esinti hissetti. Yelkenlerini bu esintiyle
doldurdu: "Belki de rotasız bir gemi gibi görse de kendi kendine aslında
değildi... Rüzgar ve sakin dalgalar onu gitmesi gereken yere götüreceklerdi.
Bazen güzel günlere inanarak akışına bırakmak gerekti. Nihayetinde, gemi yolunu
bulacak ve güvenli bir limana varacaktı. Bundan önce yelkenlerin rüzgardan
boşaldığı günler de olacaktı. Normaldi.
Deniz L.nin başına gelen iyilikle, kalbini doldurdu ve o an boşluklarını sevdi.
Ve şöyle dedi:
"Teşekkür ederim Allahım. Bugün bana anlatılanlar için teşekkür
ederim."
L. den ayrıldığında güneş ışıklarını kısmıştı.
Adımlarını sıklaştırarak evinin yolunu tuttu ve Deniz'in aklına yine düşünceler
uçuştu. Akıl defterine karaladığı mısraları mırıldandı: Bomboşum. Teneke bir
kutuyum. Sağımda solumda, önümde arkamda insanlar. Yalnız, kalabalık var.
Tekmeleniyorum. Ben savrulurken rüzgar içime doluyor. Uğulduyorum, tınlıyorum.
Katlanıyorum. Çünkü içimde kağıtlar, yumruk yumruk sıkılmış olacaklar.
Kelimeler dolusu kağıtlar (!) Onlar olana kadar, şikayetim yok. İçimi boşlukla
dolduruyorum.
Kalemine sağlık.
YanıtlaSilyüreğine sağlık.
Sil